24 Haziran 2016 Cuma

X FAKTÖRÜ VE TEĞET GEÇME TEORİSİ


Bazen bir insanın karşısına biri çıkar ve ondan hoşlanır. Genel olarak fiziksel görünüşü iyi olan kişiler, diğer insanlar tarafından beğenilirler. Fakat bazen fiziksel görünüşün iyi olması, bir kişinin ona aşık olabilmesi için yeterli değildir.

Mesela kız çok güzeldir, beğenirsin gayet, lakin aşık olmak, sevmek meselesine geldiğinde bir türlü olmaz, içinden öyle bir şey gelmez yani bir türlü. Ya da aynısı bir erkek için geçerlidir.

Peki bu neden böyledir hiç düşündünüz mü?


Kendi küçük beynimin ürünü olan ve üzerinde epey kafa yorduğum birkaç teori denklemini paylaşmak istiyorum sizinle. Yazının sonuna geldiğinizde hoşunuza gidebilir hatta mantıklı bile gelebilir. Hatta bundan güzel bir film senaryosu bile çıkabilir. Ya da ben kendim senaryolaştırırım belli olmaz.


''X Faktörü'' teorime göre; her insanın kendisine ait bir kodu, bir nevi şifresi vardır. Bunu bir nevi DNA kodu olarak da düşünebilirsiniz. Her insanda bu kod bulunur. Mesela rastgele bir örnek vermek gerekirse; Bir adamın kodu 1234 olsun ;


Bu, o adamın kendisine ait olan kodu, bir nevi şifresidir. Ya da tanımlayıcısı. Dünya üzerinde milyarlarca insan vardır ve insanların kodları da oldukça karmaşık olabilir. Dünyada aynı kodu taşıyan belki onlarca, belki binlerce kişi olabilir. Lakin her zaman aynı iki koda sahip olan insan karşılaşamaz.

Şimdi yukarıdaki adamın koduyla aynı yani ''1234'' koduna sahip bir kadın olduğunu düşünelim;


İşte bu iki aynı koda sahip olan iki insan karşılaştığında, birbirlerinden etkilenir, hatta bazen de ilk bakışta aşık olurlar. Çünkü kodları birebir aynıdır. Ve ilk bakışta o kişi, diğeri için farklı bir şeyler hisseder. Etrafta elli tane kız vardır, fakat o koda sahip olan o kız, farklıdır. Elli tane erkek vardır, fakat bu erkek bu kadına farklı hissettirir.


İşte bu ''X Faktörü''dür.
Bilinmeyenli bir faktör, bir denklem.

Bilinmeyenli çünkü insanlar kendi kodlarının ne olduğunu bilmez. Karşıdakinin kodunu da. Bazen insanlar kendi hayallerindeki insanı tarif ederler ya hani; ''şu boyda olsun, gözleri şöle olsun, şunu yapsın bunu yapmasın, elleri şöle, kaşları şöle olsunn, bi bakışta beni benden alsınnnnn ...'' falan diye, lakin bazen karşılarına biri çıkar ve tüm bu saydığı özelliklerin hiçbirine sahip değildir, fakat bir şekilde ondan etkilenir, hatta aşık olurlar.

Çünkü ruh eşi dediğimiz olay, her insanda var olan bu kodlara bağlıdır. Bir insanın ruh eşi kendisinin tamamen zıttı olabilir veya tamamen aynısı. Ya da bir insanın ruh eşi, o güne kadar hoşlandığı ve ideal kişi olarak tanımladığı kişiyle tamamen alakasız olabilir. Bunu asla bilemezsiniz.


Bazen de kodu sizinkine çok yakın biri çıkar karşınıza. Mesela sizin kodunuz 1234'tür.


Karşınıza birisi çıkar ve ondan epey bir etkilenirsiniz. Hatta belki ona aşık olduğunuzu düşünebilirsiniz. Ya da o kişiyle bir ilişkiye başlayabilirsiniz. Fakat her şey bir süre iyi gidiyor gibi görünse de, görünmeyen sorunlar vardır sanki arada. Hele ki, günümüz ilişkilerinde her şey hormonlara dayalı olduğu için, bu durum enn çok karşılaşılan durumdur. (Next yazı konu hakkında)
İlişkinin başlarında her iki taraf da hormonları tarafından yönetilen, zom olmuş ve hipnotize edilmiş insan semptomları gösteren varlıklar olduğundan, bu sorunlar gün yüzüne çıkmaz. Çünkü hormonları veya o anki hissiyatları bunu görmelerine engel olur.


Fakat aradan biraz zaman geçtikten ve iki taraftaki hormonlar birbirlerine karşı yavaş yavaş azalmaya başladıktan sonra, o görünmeyen sorunlar birden ortaya çıkıverir. İlişkinin başlarında zıt oldukları konularda birbirlerine; ''ay canım benim yaa, tamam sen madem sevmiyosun onu yapmayız o zamannn  < 3 kalp kalp kalpppppp :)))) ''  derlerken, aradaki hormon salgılama dönemi bittiğinde ''salak bu kız/çocuk yaa, lan şunu yapalım diyorum yok, bunu yapalım diyorum yokk, başlıcam haa !!! '' halini alır.

Tanıdık geldi di mi...


İşte bunun sebebi de, o kişiyi  ''ideal kişi'', ''hayalinizdeki kişi'' sanmanız. Sanmanızın sebebi de, o kişinin kodunun sizinkine aslında çok yakın olması.


Örneğin sizin kodunuz ''1234'' iken, sizin için doğru kişi olduğuna inandığınız bu kişinin kodu ''1235''tir. Çok ortak yanınız olabilir, bir süre çok da iyi anlaşabilirsiniz. Ama aranızda her zaman görünmez bir uyuşmazlık vardır. Çünkü kodlarınızın çok büyük bölümü uyuşmaktadır aslında, lakin bir kısımda bir sorun vardır ve bir türlü her şey tastamam olamıyordur. Hep bir şeyler eksik ya da fazladır. İşte bu da aslında benim ''Uyuşmazlık Teorisi'' adını verdiğim teori. Şimdi buna ek olarak ''Kısmı Uyuşma, Bölgesel Uyuşma, Kodlar Arasındaki Uyum'' falan diye açıklamaya girersem birçok takipçim ''hay ben senin yapacağın işeee.... nokta nokta nokta ünlemmm ! '' veya ''Peki Zeki Müren de bizi görecek mi?''  diye celallenip bilgisayarı kapatıp ''Bugün Ne Giyseeemmm'' falan açar diye, fazla kurcalamıyorum ehue.


Sizinle aynı kodu taşıyan kişiyi bulmak genel olarak aslında zordur. Hatta bazen size o kişiyi asla bulamayacakmışsınız gibi gelir. Fakat zor da olsa, nadir de olsa, emin olun ki sizinle aynı kodu taşıyan kişiler var. Etrafınızda olmaması veya henüz karşılaşmamış olmanız bunu asla değiştirmez.


Hatta bazen de, asla karşınıza çıkmamış olan o kişi, otobüste, metrobüste, metroda, ya da herhangi bir yerde otururken veyahut yürürken, yanı başınızdan geçer ve gider...


Mesela metrobüstesinizdir. Kulağınızda kulaklığınız vardır, bir şeyler dinliyor ve hatta belki arkadaşınızla mesajlaşıyorsunuzdur. Hemen arkanızda da sizinle aynı koda sahip olan birisi vardır. Kodlarınız tamamen aynıdır. Ruh eşinizdir. Tanışsanız birbirinizle evlenebilirsiniz hatta. Fakat sen arkanı dönmezsin. Ya da sen döndüğün sırada, o başka tarafa döner. Veyahut bir şekilde göz göze gelirsiniz, ikiniz de o an kodlarınızın aynı olduğunu hissedersiniz. Etkilenirsiniz birbirinizden. Bir şeyler depreşir içinizde. Fakat bu kez de tanışma fırsatınız olmaz. O bir durakta iner, sen başka bir durakta.


Halbuki hayatınızdaki ruh eşiniz, sizin için ideal olan o insan, sizinle aynı kodu taşıyan o insanla göz göze gelmiş veya aranızda yalnızca birkaç metrelik mesafe olmuştur. O an, tüm hayatınız baştan sona değişebilecekken, birbirinizin hayatına ufacık bir dokunuş yaparak geçer gidersiniz. Yani teğet geçersiniz. İşte bu da ''Teğet Geçme Teorisi'' adını verdiğim teori.


Kader sizi aynı yere kadar getirdi, hatta göz göze bile getirdi, o şeyleri hissettiniz, fakat birbirinizin hayatına teğet geçtiniz. Belki o kişiyle tanışabilseydiniz, hayatınız baştan sona bambaşka bir hayata dönüşecekti. Belki o kişiyle evlenecektiniz.


Hayatınız boyunca aradığınız, asla bulamayacağınızı düşündüğünüz ruh eşiniz, sizinle aynı kodu taşıyan o insan, hayatınızın dibine kadar geldi ve geçip gitti. Emin olun bunu çok yaşamışsınızdır. Hatta her gün belki de ruh eşiniz yanınızdan geçip gider. Hayatınıza teğet geçer.


İşte kendi kafamda kurduğum bir teoriler denklemi. Üzerinde daha fazla düşünüp, çok daha detaylı yazabilirim aslında. Siz de bana dua edin de, eskisi gibi sık sık yazayım.


Uzun lafın kısası canlar, hepimiz için yazılmış bir kader vardır. Kader deyince şimdi kafanız karışmasın gene. Mutlak kader vardır ki, senin doğumun ve ölümün bellidir. Sana verilen zaman bellidir. Bu senin elinde değildir. Lakin bu dünyaya geliş sebebin, zaten kendi seçtiklerini, kendi istediklerini yapmandır. Sana verilen bu ömür süresi içerisinde nasıl yaşayacağın, neler yapacağın ve yapmayacağın tamamen senin elindedir.


Mesela herhangi bir yerde, ilk görüşte etkilendiğiniz ve sizin X Faktörünüz olduğunu düşündüğünüz bir kız veya erkek, belki hayatınızdan teğet geçecektir. Lakin siz her şeyi göze alarak, gerçekten inanıyorsanız eğer, o kişinin peşinden gidebilir ve gitmesine izin vermeyebilirsiniz. Çünkü zaten gerçekten sizin x faktörünüz ise o kişi, ikiniz de bunu hissedersiniz, bu tek taraflı bir his olmaz. Tabi gitmesine izin vermezsiniz deyince şimdi gidip kızın ya da çocuğun yolunu kesip ''ya benim olacan ya da kara torpağın uleeyynnn!!! '' gibi şeyler yapmayın ha.


Önce tabi hormonlarla duyguları ve hisleri birbirinden ayırmak gerek. Bir sonraki yazı da inşallah o konuda olur, çünkü notlarım var yazmaya başlayacam.


İşte X Faktörü böyle bir şey canlar... Hatta buna illa sevgili olarak değil, arkadaşlık ilişkilerini de dahil edebilirsiniz. Mesela çocukluğunuzdan beri tanıdığınız biri vardır, ama mutlaka bir şeylerden dolayı sürekli tartışırsınız, %100 uyuşmazsınız. Fakat birkaç aydır tanıdığınız bir arkadaşınızla tamamen aynısınızdır.


Herkes için bir ruh eşi vardır yani kısaca. Öle ''ben kimseye benzemem, benim ruh eşim anca Brad Pitt/ Angelina Jolie'dir, ben kimseye şaapamam'' falan ayaklar yapmaya gerenk yok yani, karşınıza x faktörünüz eşit olan biri çıkar, süt dökmüş kedi gibi kalırsınız. Benden size biraz boş olacak ama bir tavsiye, sürmeyen ilişkilerinizi hormonlarınız veya başka aptal sebeplere dayanarak sürdürmeye çalışmayın. Eğer içinizde bir şeyler hep tersse, hep bi eksiklik ya da fazlalık varsa, eninde sonunda o iş olmayacaktır.


Neyse, teorileri çoğaltmak ve eklemek için iletişime de geçebilirsiniz. Bakarsınız çok güzel bir şeyler daha ortaya çıkarırız.

Herkese saygılar, sevgiler, selamlar, hürmetler...