7 Aralık 2014 Pazar

OSMANLICA DERSLERİ


Selamın aleyküm.

Bu ara yaptığım harf devrimi yorumları ve yazıları bir sinerji yaratmış olacak ki, peşine Osmanlıca dersleri geldi ahaha. Şaka bir yana bu kadar zamandır enlemesine boylamasına tartışılan ve irdelenen inkılaplardan bir tanesiydi alfabe meselesi. Cumhuriyet tarihinde yapılan her bir devrimi ve icraatı sorgusuz sualsiz, düşüncesiz ve yargısız kabul eden o at gözlüklü kemalist kesim dışında, harf devrimini eleştirenlerin ve yanlış bulanların sayısının, sağcı olsun solcu olsun, ateist olsun dindar olsun, ne kadar çok olduğunu acizane verdiğim birkaç örnekle birlikte gördük.


Elbetteki bu ülkede tabuları korumak adına muhalif olmak demek, akılla ilişiği kesmek demek olduğundan, hala ve hala bu saçma sapan ve gereksiz devrimi amansızca ve körü körüne savunanlar olacaktır. Çünkü onlara göre o tarihlerde yapılan her bir icraat asla sorgulanamaz şekilde doğrudur. En ufak bir sorgulamaya veya eleştiriye tahammülleri yoktur bu kesimin. Ama ne ironik ve manidardır ki, bugün ''düşünce özgürlüğü, vicdan özgürlüğü, sorgulama ve eleştirme özgürlüğü'' gibi kalıpları savunduklarını sananlar da yine aynı kişilerdir.


Harf devriminin yanlış olmasının sebebi şudur;
Bir gecede bin yıllık kullanılan bir alfabe tamamıyla yasaklanmıştır. Yani Latin alfabesi yalnızca bir gecede kabul edilmiş ve ertesi sabah Arap harfleri tamamıyla yasak kılınmıştır. Bu alfabe ile eğitim öğretim yasaklanmıştır, evlerde bu alfabeye ait vesika ve kitap bulundurmak yasaklanmıştır. Yani o güne kadar evlerinde bir kütüphane bulunanlar, ertesi gün evlerinde bulundurulması bile yasak olan bir yığın çöp bulundurur konuma gelmiştir.


Şu bir gerçek ki, özellikle içinde bulunduğumuz bu yüzyılda Latin harflerini bilmek zaruret gibi bir şey olmuştur. Burası tamam, kimsenin buna itirazı yok zaten. Nitekim Japonlar da, Çinliler de, Ruslar da, Koreliler de, hatta ve hatta Araplar da kendi alfabelerinin yanında bir de Latin alfabesini öğrenirler ve kullanırlar.


Zira doğru olan da budur.
Harf devrimini yanlış yapan da budur. Eğer bin yıllık alfabemizin yanında bir de Latin alfabesi öğretilmeye başlansaydı, yani diğer tüm o milletlerin yaptığı gibi iki alfabe öğreniyor olsaydık; ne tarihimizden kopacaktık, ne kütüphanelerimize yabancılaşacaktık, ne de kültürümüzden ve dinimizden uzaklaşacaktık. Bir yandan kendi medeniyetimizi korumuş ve bu medeniyetin üzerine bir şeyler koymuş bir şekilde varlığımıza devam edecektik, diğer yandan da İngiliz ve Amerikan dünya hakimiyeti dolayısıyla tüm cihanda kullanılan bu Latin alfabesini okuyabiliyor ve yazabiliyor olacaktık.


Bizim yaptığımızı kimse yapmadı. Hiçbir millet kendi tarihinden bu kadar nefret etmedi. Hiçbir devlet, gençlerini kendi tarihine bu derece düşman yetiştirmedi. Tarih boyunca var ettikleri medeniyetlerinin üzerine her gün bir şeyler ekleyen nesiller, bugün hem kendi alfabesini hem de Latin alfabesini kullananlardır. Lakin bu milletlerin herhangi birisine, örneğin Japonya'ya gidip de; ''bu Japon alfabesi inanılmaz zor, hadi bırakın bunu da çağa ayak uydurup Latin alfabesine geçin ve muasır medeniyetler seviyesine çıkın. Bu alfabe sizi geri bırakır.'' dersen sana ya bir uzaylı, ya da kendilerine düşmanlık etmeye ve onları kendi kimliklerinden ve varlıklarından uzaklaştırmaya çalışan bir ajan gözüyle bakarlar. Bu açıktır.


Çünkü bugün Latin harflerini bilmeyen bir Japon, bir Çinli, Koreli veya Rus, ya da Arap yoktur. Zaten bildikleri şey orada dururken, kendi kimlikleri ve tarihleri haline gelmiş olan bir alfabeyi neden değiştirsinler ki?


Alfabenin gelişmekle ve modernleşmekle alakası yoktur. Latin harflerine geçtiğimizde kendiliğimizden uzaya çıkacağımıza falan inanmış olmalıyız ki, bu devrimi ve bu devrimi yapanları savunur olduk.


Okuma yazma oranının da alfabeyle alakalı olduğuna inanan bir güruh, ne yazık ki hala köşelerde bucaklarda televizyon programlarına çıkıyor veya bir şeyler yazıyor. Osmanlıca harfler kaldırıldıktan sonra okuma yazma oranı inanılmaz derecede yükselmiş falan. Yani bugün 5 yaşındaki çocukların bile birkaç haftada öğrendiği ve o harflerle ezber yaptığı bu alfabe, okuma yazmaya engelmiş bazı kesimlere göre. Bu güruha yeterince şey yazdığımdan ve bundan bu güruha cevap vermenin bile zaman kaybı olacağından, uzatmayacağım. Meşhur bir ateist olan Ayşe Hür'ün bu konudaki araştırmaları ve yorumlarının küçük bir kısmını göstererek, bu mevzuyu kapatmak en iyisi;


''Dilde sadeleşme'' çabalarıyla desteklenen yeni harfler, Türkiye halkının okuma yazma oranlarını nasıl etkiledi? Buna cevap vermek kolay değil; çünkü örneğin 1927'de okuryazarlık oranının %8.1 olduğunu söyleyen resmi istatistiklere karşılık, 1895 yılında Osmanlı istatistiklerinde Anadolu ve Rumeli'de 5-10 yaş arası kız erkek İslam çocuklarının %57'sinin ilkokul öğrencisi olduğu görülüyor. (...)

Yine de bütün çabalara rağmen 1935 yılına ait istatistiklere göre, nüfusun sadece %20'si okuma yazma biliyordu. Bu oran 1945'de %30'a, 1950'de %34'e çıkabilmişti. Yani harf inkılabı, okuma yazma oranlarını yıllara göre ikiye, hatta üçe katlamıştı; ama eğer bir yanlışlık yoksa 1895 yılının yanına bile yaklaşamamıştı.

Aslında bu durum gayet doğaldı. Bir toplumun okuma yazma oranlarının, doğrudan alfabenin zorluğu veya kolaylığıyla ilgisi olmadığına dair dünya üzerinde bol örnek bulmak mümkün. Rusya, Yunanistan, Bulgaristan, Japonya, Çin, İsrail, Kore, Sırbistan, Hindistan, Tayland gibi ülkeler, ekonomik kalkınmalarını, hepsi Arap alfabesi kadar veya ondan daha zor olan alfabeleriyle başarmışlardı.

Sonuç olarak, Kemalist modernleşme hamlesinin önemli köşe taşlarından biri olan harf inkılabı, toplumun genel kültür düzeyine katkıda bulunmaktan çok, halkın tarihle ilişkisini kesmekte işe yaradı. (...)'' Ayşe HürÖteki Tarih


1909 yılından beri savaşlarla uğraşan, darbeler yaşayan, hele ki 1914'de Harbi Umumi'ye giren bir devletin okuma yazma oranını, gelip de cumhuriyetin kuruluşundan harf devrimine kadar olan zaman aralığıyla kıyaslarsan, elbetteki karşına %8.1 gibi bir oran çıkabilir. Fakat cumhuriyet tarihi, tek partili dönem olan 1950'ye kadar okuma yazma oranını ancak ve ancak %34'e çıkarabilmiştir. Osmanlı dönemindeki %57'lik oranla kıyaslanamayacak kadar düşük bir oran bu. Kaldı ki, alfabenin bununla hiçbir alakası yoktur.


Bu devrim de, tıpkı diğer bütün devrimler gibi tamamıyla tarihe, bilhassa da dine karşı yapılmıştır. Yeni kurulan sistem, eski sisteme öyle bir cephe almıştır ki; onu tamamen yeryüzünden silmeye kalkışmıştır. Kendi sistemleri doğrultusunda ve tarihiyle dinine tamamen düşman bir nesil yetişme amacının en önemli temel adımlarından biridir harf inkılabı. Bunun kanıtını da, bugün Osmanlıca derslerinin okutulmasına karşı çıkanlardır.


Bu nasıl bir hipnozsa artık, bu yazıyı öğrenmenin bize bir medeniyet tarihi kazandıracağı değil; bizi geri bırakacağı gözüyle bakanlar var bugün. İşte izanı, ufku ve gözleri kapanmış olan insanlar, karşılarına çıkan her şeyi asla sorgulamadan muhalefet etmekle bir şeylerin savunuculuğunu yaptıklarını sanmakta hala.


Olması gereken şey geç de olsa oldu. Okullarda İngilizce dersinin zorunlu olmasına karşı çıkmayıp da, kendi medeniyetimizin yazıldığı Osmanlıca derslerine karşı çıkmak, sanırım dangalaklığın önde gideni olmaktan başka bir şey değildir. Bu gibi insanları gördüğünüz yerde, onlara kafadan bacaklı muamelesi yapın, sonra da onlarla fazla zaman harcayıp hayatınızdan dakikalarınızı çalmalarına izin vermeden oradan uzaklaşın.


Bundan sonra Sultanahmet'e olsun, Eminönü'ye olsun başka diğer tarihi mekanlarımıza olsun, gittiğimizde kapılarda yazan yazıların ne anlama geldiğini bilecek bir nesil yetişecek. Topkapı Sarayı gibi dünyanın en çok ziyaret alan yerlerinden birine gittiğinde, oradaki turistlerin ''af edersiniz Türk müsünüz? Şurada ne yazıyor söyleyebilir misiniz?'' diye sorduklarında ''ben bu alfabeyi okuyamıyorum'' diye ucube bir bahanemiz olmayacak. Diğer insanların gözünde uzaylı gibi olmaktan da çıkarız böylelikle.


Okullarda İngilizce dersi nasıl zorunluysa, Osmanlıca dersi de elbetteki zorunlu olması lazımdı. Tarih dersi nasıl zorunluysa, o tarihin yazıldığı harfleri bilmek de o kadar zorunludur. Bu adım, yalnızca bir normalleşme adımıdır. Dünya uzay çağını yaşarken, bizler henüz normalleşme adımlarını atabilmeye başladık. Bize uğraşacağımız öyle dertler, öyle sıkıntılar ve sorunlar bıraktılar ki; Japonlar robotlarla, Amerikalılar ve Ruslar uzay işleriyle uğraşırken, bizler başörtüsüyle, laiklikle ve eski-yeni harf çatışmalarıyla uğraştık. Olduğumuz yerde saydık. İngiltere'de, Amerika'da, Avustralya'da bırak başörtüsünü, çarşafla okullara, devlet dairelerine girmek serbestken, biz ithal ettiğimiz laikliği, tarihimiz ve dinimiz ile kanlı bıçaklı bir yok ediş mücadelesi olarak gördük.


''Yeniden yükselmek, büyümek için batı medeniyetini taklide değil; gücümüzün özü olan İslamiyet'e dönmemiz lazımdır.''